ZEKÂTIN SARF YERLERİ

ZEKÂTIN SARF YERLERİ

إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاء وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللّهِ وَابْنِ السَّبِيل فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيم

 (Tevbe 9/60) “Muhakkak ki zekât, Allah’tan bir farz olarak;

1. Fakirlere

2. Miskinlere

3. Zekât toplayan memurlara (âmilin)

4. Kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlara

5. Kölelere

6. Borçlulara

7. Allah yolunda (fi sebilillah)

8. Yolculara aittir. Allah bilendir, hüküm sahibidir.”

1. FAKİRLER

Fakir kelimesi sözlükte ”delik, kırık, kazılmış olan” manalarına gelir. Fıkhi bir terim olarak fakir bir işe güç yetirememesi ve başkasına muhtaç olması sebebiyle maddi bakımdan sıkıntıda olan kimsedir.

İhtiyacını dışarı yansıtmayan, muhtaç olduğu halde el açmayan kimse, diye bir tanımı da vardır.

2. MİSKİNLER

Sözlükte, ”hiç veya yeteri kadar malı olmayan kimse, zelil, zayıf” manalarına gelir. Halk arasında “uyuşuk, tembel, zavallı, hastalıklı, özellikle cüzamlı kişi”ye de miskin adı verilir. Fıkhi bir terim olarak miskin; zekât, ganimet, kefaret vb. konularda hak sahibi olan veya kendisine yardım yapılması gereken yoksul kişi demektir.

  • Bu tanımlar, Hanefilere göredir. Diğer mezheplere göre, tanımlar tam tersidir.

3. ÂMİLLER

Zekât işlerinde çalışan memur demektir. Memura, -fakir olmasa bile- bu hizmet müddetince kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarına yetecek miktarda zekât mallarından bir hisse verilir.

  • Âmilin, Müslüman, emin, zekâtı bilen, hür olması; ehl-i beytten olmaması gerekir.

4. MÜELLEFE-İ KULÛB

Maddi ihsanda bulunmak suretiyle gönüllerinin İslam’a ve Müslümanlara karşı yumuşatılması arzulanan gayri Müslimleri, kendilerinin veya bağlılarının İslam’ı benimsemesi umulan yahut zarar vermelerinden endişe edilen veya düşmana karşı himayeleri istenen nüfuz sahibi kimseleri ve dinde sebat etmeleri arzulanan dine yeni girenleri (mühtedi) ifade eder.

  • Hz. Ömer halifeliği döneminde, İslam’ın güçlendiği gerekçesiyle, bu kimselere zekât malından vermemiştir.
  • Hanbeliler hariç cumhur ulema, bu maddenin artık yürürlükten kaldırıldığını söylemişlerdir.  Günümüz fıkıhçıları, bu kısmın hükmünün devam ettiği kanaatindedirler.

5. RİKAB

Bedel karşılığında azat edilmek üzere efendisiyle bir anlaşma yapmış olan köle veya cariye demektir. Böyle bir kimseye bir an evvel hürriyetine kavuşturmak için bir yardım olarak zekât verilebilir.

6. BORÇLULAR

Ğârim, borcu olup onu ödediğinde nisap miktarı malı kalmayan kimse demektir. Borçlu bir kimseye zekât vermek, borçlu olmayan fakire vermekten daha faziletlidir.

İhtiyaçları sebebiyle borçlanan bir kişiye zekât verilebilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

1. Borcunu ödeyecek malı olmamak.

2. İçki, kumar ve zina gibi dinen yasaklanan bir haramı işlemek veya harcamalarında israfa kaçmak suretiyle borçlanmış olmamak.

3. Borcun süresi dolmuş olmak.

4. Borcun kul hakkından doğan bir borç olması.

7. Fİ SEBÎLİLLAH (MÜCÂHİD)

Allah yolunda gönüllü olarak cihada iştirak etmek istediği halde; nafakadan, silah vs. mahrum olan kimse demektir. Bu kimseye, eksiklerini gidermek için zekât verilebilir. Hanefi imamlarına göre zengin gazilere zekât verilmez. Maliki ve Şafiilere göre ise “Allah yolunda” kavramı içerisine hem fakir, hem de zengin olan gaziler girer.

8. İBNÜ’S-SEBÎL (YOLCU)

  • Yolcuya zekât verilebilmesi için onun memleketine gidecek kadar parası ve malı bulunmaması, yolculuğa meşru amaçlarla çıkmış olması gerekir. Yolcu olan kimse, yalnız ihtiyacı miktarı zekât alabilir. Fazlası helal değildir.
  • Memleketlerinden uzakta olan mülteciler ve evsizler de bu kapsamda değerlendirilebilir.

ZEKÂT VERİLMEYECEK KİŞİLER

1. Usul-furu (Ana, Baba, Eş ve Çocuklar)

  • Zekât mükellefi, zekâtını kendi usulüne (anası, babası, dedeleri, nineleri) ve furusuna (çocukları ve torunları) veremez.
  • Aynı şekilde zengin olan bir koca, fakir olan hanımına da zekât veremez. Çünkü hanımı ile aralarında bakma yükümlülüğü ilişkisi bulunmaktadır. Böyle bir ödemede temlik tam anlamıyla gerçekleşmiş olmaz. Ebu Hanife’ye göre zengin kadın da zekâtını fakir kocasına veremez.
  • Zekât mükellefi verdiği zekâttan herhangi bir maddi menfaat beklememeli ve ondan yararlanmamalıdır.
  • Hanefilere göre kardeş, amca, teyze, dayı, hala ve onların çocukları gibi akrabaya zekât verilebilir. Şâfiî ve Mâlikîler ise zekât mükellefinin hukuken nafakasını teminle yükümlü olduğu akrabalarına zekât veremeyeceğini söylemişlerdir.

2. Müslüman Olmayanlar

Zekât, ibadet özelliği olan bir mükellefiyet olduğundan; İslam hukukçularına göre gayrimüslimlere zekât verilmesi caiz değildir. Nitekim bir hadis-i şerifte Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Zekâtı Müslümanların zenginlerinden alıp fakirlerine veriniz.”

3. Zenginler

Hanefilere göre, tabii ihtiyaçlarından fazla artıcı olsun olmasın nisap miktarı mala sahip olan kimselere ve onların küçük çocuklarına zekât vermek caiz değildir. Çünkü bu çocuk babasının malıyla zengin sayılır.

4. Hz. Peygamber’in Yakınları (Ehl-i Beyt)

Hz. Peygamber’in yakın akrabaları, başta kendi çocukları ve torunları olmak üzere Beni Hâşim kabilesidir. Hanefilere göre Hâşimoğullarından maksat, Hz. amcaları Ebû Tâlib (oğulları Hz. Ali, Cafer ve Akil), Haris ve Hz. Abbas’ın çocukları ve torunlarıdır. Bunların dışındaki Hâşimoğulları’na zekât vermek caizdir. Hz. Peygamber, zekât almayı bizzat kendisine ve yakınlarına yasaklayarak kendisini ve yakınlarını her türlü töhmet ve şaibeden uzak tutmak istemiştir.

ZEKÂT VERMEDE YANILMA

Zekât mükellefi, araştırarak onu ehline vermelidir. Mükellef bu konuda gereken titizliği göstermez ve zekâtını ehil olmayanlara verirse, zekât borcundan kurtulmuş olmaz ve onu yeniden vermesi gerekir.

Bir kimse zekâtını araştırıp zekât verilebilecek kimse olduğunu zannettiği bir şahsa verir de; zengin olduğu daha sonra ortaya çıksa, Tarafeyn’e göre muteber olur. Fakat araştırmaksızın zekâta ehil olup olmadığını araştırmaksızın verip de; zekât alabilecek kimse olmadığı daha sonra anlaşılsa, zekâtını yeniden vermesi gerekir.

Şafii mezhebine göre, zekât borcu ehline ödenmediği zaman zekât, mükellefinden düşmez.

ZEKÂT VERGİ İLİŞKİSİ

Vergi: Kamu giderini karşılamak için devletin tek taraflı olarak kanuna dayanarak kişinin malından aldığı karşılıksız ekonomik değerdir.

Zekâtın vergiye benzemeyen tarafları

  1.  Zekât, kurallarını Allah’ın koyduğu değişmez hükümlerdir. Vergi ise kanunla koyulup kaldırılan bir karardır, artırılabilir ve eksiltilebilir.
  2.  Zekât oran ve nisapları Hz. Peygamber tarafından belirlenmiştir. Bu unsurların değiştirilmesi ibadet özelliğini ortadan kaldırabilir.
  3.  Zekâtın belli bir verilme alanı varken, vergi devletin uygun gördüğü yerlere verilir.

Zekâtın vergiye benzeyen tarafları

  1.  Zekâtı yeri geldiğinde devlet tahsil eder ve dağıtımını yapar.
  2.  Zekâtı veren kişi özel bir menfaat beklemez, aynı durum vergi için de geçerlidir.
  3.  Zekât ve verginin maddi ve içtimai hedefleri vardır.
  4. Günümüzde zekât ve verginin ayrı ayrı mesuliyetler olduğunu ve birinin verilmesi diğerinin borcunu düşürmediği görüşünü savunan âlimler vardır. Mükellef devlete olan borcunu ödedikten sonra nisabını hesap eder ve zekâtını verir.
  5. Zekât ve verginin aynı olması gerektiğini savunan âlimlerde vardır.  Onlara göre zekât, kamu harcamalarına, sosyal adaleti kurmaya harcanabilir.

ZEKÂT VERME ÂDÂBI

Zekât, sadece Allah rızası için ödenmeli, ihtiyaç sahibi minnet altında bırakılmamalı.

  • Hanefilere göre, riya ve gösterişin meydana gelmemesi için; zekâtın gizli verilmesi; Şâfii ve Hanbelilere göre ise, teşvik olması için aşikâr verilmesi daha faziletlidir. Nafile sadakaların gizli verilmesi daha evladır.
  • Zekât vaktinde verilmeli, verme anında zengin ve fakir birbirine dua etmelidir.
  • Zekât vermede akraba ve yakın çevreye öncelik tanınmalı.
  • Vekâlet caizdir.
  • Fakirin incinmemesi için verirken “Bu zekâttır.” dememek daha güzeldir.

FITIR SADAKASI

Ramazan ayını yaşamanın, onun bereketinden faydalanmanın bir karşılığı olarak; Ramazan Bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarından ayrı olarak belli bir miktar mala sahip olan Müslüman’ın kendisi ve sorumluluğu altındaki kişiler adına yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir.

  • Fıtır sadakası H.2. yılı Şaban ayında zekâtın farz kılınmasından önce vacip kılınmıştır.
  • Bütün mezheplere göre vaciptir.
  • Hanefilere göre, fıtır sadakası Ramazan Bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren vacip olursa da; bundan birkaç gün hatta birkaç ay veya sene evvel de, sonra da verilebilir. Diğer üç mezhebe göre arefe günü, güneşin batmasından itibaren vacip olur. Bayramdan sonraya tehir edilmesi haramdır.

VACİP OLMASININ ŞARTLARI

Fıtır sadakasının vacip olmasının sebebi, sağ olarak Ramazan Bayramına kavuşmaktır.

Fıtır sadakasıyla ilgili hadislerden, genel olarak bütün Müslümanlar için fıtır sadakasının ödenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, bir kimsenin kendisi veya başkaları için fıtır sadakası yükümlüsü olabilmesi için aşağıdaki şartları taşıması gerekir:

a) Müslüman Olmak

b) Mal Varlığı

Hanefilere göre fıtır sadakası yükümlüsü olabilmek için zengin olmak şarttır. Ancak zekâttan farklı olarak, fıtır sadakasında söz konusu malın artıcı özellikte olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir. Diğer üç mezhebe göre ise, zengin-fakir bütün Müslümanlara zekât vaciptir.

Fitre yükümlüsü sahip olduğu malı kaybetse veya bu mal nisabın altına düşse bile, onun fitre yükümlülüğü sona ermez. Fitre borcu olan bir mükellefin ölmesi halinde Hanefilere göre, bu borç terekesinden ödenmez; fakat mirasçılarının kendilerinden ödemeleri müstehaptır. Diğer mezheplere göre ise fitre borcunun terekeden ödenmesi gerekir.

c) Hürriyet

d) Ehliyet

Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre, fıtır sadakası mali yönü ağır basan bir yükümlülüktür ve bu sebeple de mal varlığıyla ilgili şartları taşıyan küçüklerin ve akıl hastalarının mallarından fıtır sadakası verilmesi gerekir. Şâfiilere göre de fıtır sadakası ile mükellef olmak için akıl ve buluğ şart değildir.

e) Velayet ve Bakmakla Yükümlülük

Kişinin kendisi dışındaki kimselerin fıtır sadakasını vermekle yükümlü sayılabilmesi için, söz konusu kimselerin kendi velayeti altında olan ve bakmakla mükellef bulunduğu kimselerden olmaları gerekir.

Buna göre; gerekli mal varlığına sahip olan bir Müslüman, velayeti altında bulunan ve mal varlığı fıtır sadakası ödemeye elverişli olmayan buluğ çağına gelmemiş küçük çocukları ile akıl hastalığı veya zayıflığı sebebiyle velayeti altında bulunan büyük çocukları ve diğer yakınlarının fıtır sadakasını ödemekle yükümlüdür.

Hanefilere göre, vefat eden oğlun çocukları ile hizmet amacıyla bulundurulan köleler için de fitre vermek gerekir. Buna karşılık kişinin, bakımlarını üstlense dahi anası, babası, büyük çocukları, karısı, kardeşleri ve diğer yakınlarının fitrelerini vermesi gerekmez.

e) Vakit

Hanefilere göre, fıtır sadakası Ramazan Bayramının birinci günü fecrin doğmasıyla vacip olur. Şafiilere göre ise, fitre Ramazanın son günü güneşin batması ile vacip olur. Bu durumda Hanefilere göre bayram gecesi Müslüman olan bir kişinin veya o gece doğan bir çocuğun fitresinin verilmesi gerekir.

FITIR SADAKASININ MİKTARI

Hanefilere göre fıtır sadakası buğday, arpa, hurma ve kuru üzümden verilir. Bunlar içinde buğdaydan yarım sâ’ (diğer üç mezhep imamına göre buğdaydan da 1 sa’) diğerlerinden ise 1 sâ’ fitre verilir. 1 sâ‘, 2.75 litredir.

İslam bilginleri, fıtır sadakasının tespiti konusunda şu iki ölçüden birinin esas alınabileceği görüşündedirler:

1. Hadislerde adı geçen gıda maddelerinin her birinden bir sa’ın para cinsinden ortalaması ölçü alınmalıdır.

2. Fitre miktarı olarak, bir kimsenin bir günlük normal gıda harcaması ölçü alınmalı; ancak bu miktar, hadislerde geçen gıda maddelerinden en ucuzunun bedelinden daha düşük olmamalıdır.

VAKTİ

  •  Fıtır sadakasının vücup vakti Hanefilere göre, Ramazan Bayramının 1. günü tan yerinin ağarması; çoğunluğa göre ise ramazanın son günü güneşin batması anıdır.
  •  Dört mezhebe göre, fıtır sadakasının Ramazan Bayramından bir veya iki gün önce ile bayram namazı vakti arasında verilebileceği görüşleri hâkimdir.
  •  Hanefilerde fıtır sadakası, ramazan ayının girmesinden itibaren ödenebilir. Hanefilerde ramazan ayı girmeden bile fitrenin verilebileceğini söyleyenler vardır. Fitrenin bayramdan sonraya bırakılması halinde ise, fitre yükümlülüğü devam eder ve onun ilk fırsatta ödenmesi gerekir.

ÖDENME ŞEKLİ

Fitre bir ibadet olduğu için niyet şarttır. Niyet fitre karşılığı olan malın bir tarafa ayrıldığı sırada yapılabileceği gibi onu verirken de olabilir.

Fitreyi verirken “bu fitredir” demeye gerek yoktur.

Şâfiîlere göre fitrenin fitre verilecek mallardan ayni olarak verilmesi gerekir. Hanefilere göre ise fitre, gıda maddesi olarak verilebileceği gibi, onların parasal değerlerini veya dengi olan başka bir cins eşyayı vermek de caizdir. Ebu Yusuf fitrenin, bolluk zamanlarında nakdi (para) olarak, kıtlık zamanlarında ise (ayni) olarak ödenmesinin daha faziletli ve fakirlerin maslahatlarına daha uygun olduğunu söylemiştir.

FITIR SADAKASI KİMLERE VERİLİR?

Fıtır sadakası, zekâtın verildiği kişilere verilir.

Zekât verilmesi caiz olmayan kişi veya gruplara fitrenin verilmesi de caiz olmaz. Fitre verilemeyecek kişiler şunlardır:

1. Zenginler.

2. Hz. Peygamber’in akrabaları.

3. Fitre yükümlüsünün usulü ve furuu.

4. Gayrimüslimler.

  • Bir kimse, fitresini bir fakire verebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtabilir.
  • Birden fazla kimse de fitrelerini birkaç fakire verebilecekleri gibi, bir fakire de verebilirler.
  • Fitre verirken, komşu ve yakın akrabaya öncelik tanınır.

DR. AHMET BAŞARAN MANAV

Share This:

Leave Your Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright 2023, İSAD - Tasarım MORE IT Tüm Hakları Saklıdır.