ÂMÂ’NIN AMASI

ÂMÂ’NIN AMASI

Ama ile kurulan yanıt veya amalar ile sürdürülen cümlelerin tamamı kullandığı kişi için çoğunlukla olumsuz bir hava yaratmaktadır. Ama demeye alışan bir insan, içinde bulunduğu süreci ve durumu belirli bir süre sonra kabullenmeye ve içinde bulunduğu durumun kendi suçu olmadığına kanaat getirmektedir. Sitem içinde sürekli sistemi eleştiren bir göz, belirli bir süre sonra gerçekleri görme kabiliyetini kaybedecek ve kör olacaktır, gerçeklere/gerçeklerine.
Şüphesiz insanoğlu olarak var olduğumuzdan beri umduğumuza nail olmamız hiç kolay olmadı. Şuan da kolay değil ve kolay da olmayacak! İçinde yaşadığımız konfor sebebiyle rahata alışan bir toplum olarak beklentilerimizin çoğunu kendimizden beklememiz gerekir. Devletten veya haricimizde olan herhangi bir kişi ya da kurumdan beklememiz isabetli bir bekleyiş olmayacaktır. Atalarımızın değimiyle biz seferden sorumluyuz, zaferden değil. Bu zaferi veren yüce mevlamız zaferi nasip edecekse ya bizim elimizden verecektir ya başkasının elinden yahut da farklı bir şekilde icabette bulunacaktır. Nitekim Bakara 186. Ayette buyurduğu üzere “ Kullarım sana benden sorduğunda (onlara de ki): “Ben (kendilerine) çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin çağrısına karşılık veririm. (Kullarım) benim davetime icabette buyursunlar ve bana inansınlar umulur ki doğru yolu bulabilsinler!”
Çoğunlukla cevap vermek şeklinde çevrilen kelime aslında daha çok karşılık vermek ve icabette bulunmak gibi manaları ihtiva etmektedir. Karşılık verme işlemi karşılık verenin takdirine göre şekil alacağı için bizler talep edenler olarak dua ve taleplerde bulunmakla mükellefiz. Bizim için takdir edilen iyi ve doğru ne ise Mevlamız, bizim için onu verecektir. Kimi zaman umduğumuz şekilde kimi zamanda bulunduğumuz şartlar muvacehesinde verecektir. Ayette yer alan takip fe harfinden anlamaktayız ki rabbimiz anında karşılık vermektedir. Rabbimizin bize verdiği karşılığı sorgulamak yerine bizim için takdir edileni görmemiz, bizim için daha hayırlı ve yararlı olacaktır.
Tevekkül duamızın habercisidir. Duamız tevekkülümüzün sonunda gerçekleşen bir durumdur. Tevekkül ve dua olgusunu oturtmamış bir insan/insan topluluğu belirli bir süre sonra sorunlar yaşamaktan kaçamayacaktır. Yaşadığı sorunlardan ya kendisini ya sistemi ya da duasını sorgulayıp kendi içerisinde düşünce dehlizlerinden çıkıp sorgulama çukurlarına düşecektir. Nihayetinde bir yere varamayacaktır. Necm suresinde geçtiği üzere “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder. Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir.”
Âmâ olmak istemiyorsak öncelikle elimizden gelen ne var diye bakmalı çabasını sarf ettikten sonra tevekkül edip duasını etmeliyiz. Akabinde Hak Teâla’dan gelecek her karşılıktan her icabetten pay çıkarmalı ve hayatımıza devam etmeliyiz. Netice de imtihan dünyasındayız. Sonuçta Allah, her duamızı ve her talebimizi kabul etmek zorunda değil lakin her an kendisine her konuda müracaat etmemizi ve kendisini tanımamızı istemektedir. Duamızı kabul etmesi veya başka bir şekilde karşılık vermesi onun takdir ve iradesindedir. Velhasıl “Âmâ olmak” istemiyorsak kısa sürede ama demeyi terk etmeli ve içinde bulunduğumuz şartları kabul edip dosdoğru yolda yol almalıyız. Selam ve dua ile…

SERHAT ASLAN
[email protected]

Share This:

Copyright 2023, İSAD - Tasarım MORE IT Tüm Hakları Saklıdır.