ZEKÂTA GİRİŞ

ZEKÂT

TANIM

Sözlük anlamı: Artma, çoğalma, büyüme, temizleme anlamlarına gelir.

Terim anlamı: Belli yerlere sarf edilmek üzere ibadet amacıyla, zengin sayılan kişilerin, belirli mallarının bir kısmını Allah rızası için dinin emrettiği yerlere vermesidir.

  • Zekât, kulların sadakatine dalalet ettiği için; zekâta sadaka da denilmiştir. Fakat sadaka daha kapsamlı bir kavramdır, vacip ve nafileleri de içine alır.

Zekât vermeye ‘’tezkiye’’, zekât verene de “müzekki’’ denir.

  • Kur’an-ı Kerim’de zekât iki yerde sözlük anlamında (Kehf 18/81; Meryem 19/13), otuz ayette ise terim anlamında kullanılmıştır.
  • KUR’AN’DA ZEKÂT

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (Tevbe 9/103)

وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ (Meâric, 70/24-25)

وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ           (Bakara 2/43)

وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَمَا تُقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (Bakara 2/110)

وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَـاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ(A‘raf, 7/156)

وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ (Müminun, 23/4)

وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ يَوْمَ يُحْمَى عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ هَـذَا مَا كَنَزْتُمْ لأَنفُسِكُمْ فَذُوقُواْ مَا كُنتُمْ تَكْنِزُون(Tevbe, 9/34-35) 

ZEKÂTIN FAYDALARI

  • Cimrilik ve bencillik gibi kötü huyları temizler, toplumda ise kişiler arasında oluşabilecek farkları en aza indirip ortadan kaldırmayı amaçlar. Toplumsal bünyenin sağlıklı bir şekilde gelişmesine hizmet eder.
  • Kişinin serveti korunur, sadaka maddi ve manevi sıkıntılara ilaç olur.
  • Zekât ve sadaka malı bereketlendirir.
  • Zekât veren Allah’ın rızasını kazanır, mükâfatlara nail olur ve manevi tehlikelerden kurtulur.
  • Zekât toplumun huzuruna, refahına ve dayanışmasına sebeptir.
  • Zekât bir teşekkür vazifesidir, kişi malı kendisine verenin Allah olduğu bilinciyle yaşar.
  • Zekât İslam’ın 5 temelinden biridir.

ZEKÂTIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI

A-) MÜKELLEFLE İLGİLİ OLANLAR

  1. Müslüman olmak
  2. Akıllı ve baliğ olmak      (Hanefilere göre)
  3. Hür olmak

B-) MAL İLE İLGİLİ ŞARTLAR

  1. Tam mülkiyet
  2. Nema
  3. İhtiyaç fazlası olması (Hanefiler)
  4. Nisap
  5. Yıllanma
  6. Borç karşılığı olmama
  7. SIHHATİNİN ŞARTLARI
  8. Niyet
  9. Temlik

ZEKÂTIN ŞARTLARI

TAM MÜLKİYET

Kişinin mal üzerinde tam tasarruf hakkıdır. Kişi, malın hem kendisinin, hem de menfaatinin sahibidir.

NEMA

Artmak, çoğalmak, bereketlenmek demektir. Fıkıhta ise, malın artıcı özellikte olmasıdır. Nema iki kısma ayrılır:

  1.  Hakiki nema: Maldaki gerçek artıştır. Bu mallar, ticaret malları, toprak ürünleri, hayvanlar, define ve madenlerdir.
  2.  Takdiri nema: Malın potansiyel artma eğiliminde olması, fiili artış olmasa bile artıcı nitelikte olma durumudur. Altın, gümüş ve para gibi.

İHTİYAÇ FAZLASI OLMASI (HAVAİC-İ ASLİYE)

Malın, mükellefin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin temel ihtiyaçlarından fazla olmasıdır. İhtiyaçlar kişiden kişiye, toplumdan topluma değiştiği için bunda bir takım kurallar getirilmeye çalışılmıştır.

İhtiyaç fazlası mal: Kişinin sağlıklı, onurlu ve güvenli bir şekilde yaşamasını sağlayan veya buna doğrudan katkıda bulunan maldır.

NİSAP

Zekâtın farz olduğunu gösteren zenginlik ölçüsüdür. Kişinin asli ihtiyacı dışındaki malının belli bir sınıra ulaşması gerekir. Nisap iki kısma ayrılır:    

  1. Nisab-ı ğına: Artıcı nitelikteki malların zekât verilebilmesi için şeriatın belirlemiş olduğu miktara ulaşması demektir.
  2. Nisab-ı istiğna: Gelir getirici mallar nisap miktarına ulaşmamakla, temel ihtiyacın dışında 20 miskal(80.18 gr) altın veya 200 dirhem (561,2 gr) gümüş değerinde gelir getirmeyen mala denir. Bu kişiye zekât vermek farz değildir, fakat zekât alması da caiz olmaz. Bu kişi, fıtır sadakası ve kurban ibadetiyle de mükelleftir.

YILLANMA (HAVELANÜ’L-HAVL)

Yıllanma (havelanü’l-havl): Zekâta tabi olacak malın üzerinden kameri bir yılın geçmiş olmasıdır.

‘’Üzerinden bir(kameri) yıl geçmedikçe, o malda zekât yoktur.’’ (İbn Mace, Zekât, 5)

  • Toprak ürünlerinin zekâtı hasat mevsimi ödendiğinden, bu şart toprak ürünlerinde geçerli değildir.
  • Maden ve definelerin zekâtı ise, elde edildikten sonra verilir. Üzerinden bir yıl geçme şartı aranmaz.
  • Hanefilere göre; malın zekâta tabi olabilmesi için hem sene başında, hem de sene sonunda nisaba ulaşması şarttır. Sene içerisindeki azalmaya itibar edilmez.
  • Şafii ve Malikilere göre; ticaret mallarında nisap sadece yılsonu aranır. Yılbaşı veya yıl içinde malın nisabın altına düşmesi, zekâtının vücubuna mani olmaz. Hanbelilerde ise, nisap bütün yıl aranır.

MÜSTEFÂD MAL

Sonradan kişinin mülkiyetine geçen maldır. Maaş, ikramiye, miras v.b. Mal-i müstefadla ilgili üç hüküm vardır:

1. Ticaret mallarının kârı, hayvanların yavrulaması gibi mevcut malın nemalandırılmasıyla elde ediliyorsa, eski mala eklenir.

2. Eldeki malın cinsinden değilse, o mal ayrı değerlendirilir. Nisap miktarı devesi bulunan kimse yıl içinde bir sığır alırsa onun için bir sene beklemesi gerekir.

3. Ticari kâr veya hayvan ürünlerinin dışında; fakat eldeki malın cinsinden ise, Hanefilere göre bu mal eldeki mala eklenir ve hepsinin üzerinden bir sene geçince zekâta tabii olur.

BORÇ KARŞILIĞI OLMAMA

Tam mülkiyet ve ihtiyaç fazlası olması şartlarının bir sonucudur.

  • Para ve ticaret mallarında (gizli mallar) borcun zekâta mani olacağında ittifak vardır.
  • Toprak ürünleri hayvanlar ve madenlerde ise, borcun zekâta engel olup olmadığında ihtilaf vardır.

Hanefilere göre borç üç çeşittir

  1.  Kul hakkı olan borçlar (alışveriş gibi).
  2.  Allah hakkı olup, kullar tarafından istenen borçlar (zekât). İlk iki borç türünde, borç malın nisabını düşürürse, zekât gerekmez.
  3.  Kullar tarafından istenmeyen fakat Allah için verilmesi gereken borçlar (nezir ve keffaret borçları gibi). Bu tür borçlar, zekâta mani olmaz.

ALACAKLARIN ZEKÂTI

Alacaklar, zekâta tabi olup olmama açısından ikiye ayrılır:

Birincisi: Tahsil edileceği umulan alacaklar (kuvvetli) zekâta tabidir.

İkincisi: Tahsil edilmesi umulmayan alacakların zekâtı, para ele geçtiği zaman verilir. Bu durumda o paranın geçmiş zekâtlarının da ödenmesi ve sadece son bir yılın zekâtının verilmesi gerektiğini savunan fakihler vardır.

Hanefiler, zekât açısından alacakları üç gruba ayırır:

1. Kuvvetli alacak: Ödünç paranın ve satılan malın karşılığı olan borç. Bu tür borcun şahidi veya senedi varsa, paraya zekât düşer.

2. Orta kuvvette alacak: Ticari olmayan mallarla ilgili alacaklar (kira geliri gibi). Eğer alacak nisaba ulaşırsa, zekâta tabidir.

3. Zayıf alacak: Mal karşılığı olmayan alacaklar (miras, vasiyet,  mehir, kan parası gibi). Bunlar zekâta tabi değildir. Ancak tahsil edildiğinde hesaba katılır.

SIHHATİNİN ŞARTLARI

          1. Niyet: Zekât bir ibadet olduğu için,  onun sahih olması mükellefin niyet ve kastına bağlıdır.

  • Hanefi ve Şafiilere göre niyet, zekâtın ödenme anında bulunmalıdır. Eğer zekât parça parça veriliyorsa, ilk ödeme anında niyetin olması yeterlidir.
  • Zekâtı, mükellefin yerine vekil de ödeyebilir.
  • Hanefilere göre ölen kişi, zekâtının verilmesini vasiyet etmişse, malının üçte birinden ödenir. Vasiyet etmemişse borç artık onun zimmetinden düşmüştür. Çünkü ölen kimsenin niyet etmesi mümkün değildir. Şafiilere göre ölümle zekât borcu düşmez. Diğer mezheplere göre, vasiyet bulunmasa bile borcun ödenmesi gerekir.

          2. Temlik: Kişinin malı üzerindeki mülkiyet hakkını başkasına devretmektir. Bu, bir bedel karşılığında olursa muâvaza, bedelsiz olursa teberru adını alır (hibe, zekât, vakıf gibi).

  • Zekâtta temlik şarttır. Bir fakirin zekât niyetiyle karnı doyurulursa, bu zekât yerine geçmez. Çünkü burada temlik yoktur. Fakat zekât niyetiyle fakire gıda maddesi verirse, zekât ödenmiş olur.

ZEKÂTA TABİ MALLAR

  • Zekât konusundaki asıl tartışmalar daha çok hangi mallardan ne kadar verileceği üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunun en önemli sebebi, mal ve zenginlik kavramlarının dönemden döneme değişmesidir.
  • Kur’an’da hangi mallardan ne kadar zekât verileceğine değinilmemiştir.
  • Hz. Peygamber ve sahabenin uygulamalarında bazı malların zekâta tabi tutulmuş, bunlar için alt sınır ve zekât oranı belirlenmiş, bazı mallar da zekâta tabi tutulmamıştır.
  • Daha sonraki dönemlerdeki fıkhi anlayış, ilk dönemlerdeki uygulamalardan hareketle oluşmuştur.

A. ALTIN VE GÜMÜŞ

“5 ukıyyeden (200 dirhem) az gümüşte zekât yoktur.” (Buhari, Zekât, 32)

“Altın 20 dinara ulaşmadıkça zekâta tabi olmaz.  20 dinar olunca  ½ dinarı zekât olarak verilir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 183-184)

Altın ve gümüşteki zekât oranı 1/40 ’tir  (%2,5). (Buhari, Zekât, 38)

  • DİB Din İşleri Yüksek Kurulu’na göre 20 miskal altının karşılığı, 80,18gr., 200 dirhem gümüşün ise, 561,2 gr.’dır.
  • Hanefilere göre altın veya gümüş birbirine eklenir ve altından,  gümüşten yapılmış zinet eşyası zekâta tabiidir. Altın ve gümüş dışındaki zinet eşyalarının zekâta tabi olmadığında ittifak  vardır.
  • Diğer 3 mezhebe göre zinet eşyası, kadına mübah olduğu için zekâta tabii değildir, fakat Şafiilere göre israfa kaçarsa ve nisaba ulaşırsa zekâta tabi olur.

Kağıt ve madeni paranın zekâtı: Asr-ı saadet ve daha sonraki dönemlerde kağıt para kullanılmadığı için, bununla ilgili hüküm yoktur.

Kağıt para bugün, altın ve gümüşün yerine geçtiğinden, onun gibi değerlendirilir. Dolayısıyla, nisap miktarına ulaşmış ve üzerinden bir yıl geçmiş paranın altın ve gümüş ile aynı oranda zekâtı verilir.

B. TİCARET MALLARI

“Ey iman edenler, kazandıklarınızın temizlerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak edin. Göz yummadan alamayacağınız adi, bayağı şeyleri vermeye kalkmayın.” (Bakara 2/267)

  • Ticari malın değerinin 20 miskal altın, 200 dirhem gümüş değerine ulaşması halinde zekâta tabi olacağı hususunda ittifak edilmiştir.
  • Ticari malın sene sonundaki değeri hesaplanırken, maliyeti esas alınır.
  • Ticari malları,kendi cinsleri veya başka bir cinsle değiştirilirse, yıllanma şartı kesilmiş olmaz.
  • Tüccar, zekât koşulları taşıyan malının 1/40’ini ( %2,5) zekât olarak verir.
  • Hanefilere göre ticaret mallarının zekâtı, mal olarak da para olarak da verilir. Şafilere göre ise malın zekâtı maldan verilir.

C. HAYVANLAR

“Onların mallarından, onunla kendilerini temizleyecek ve arıtacak bir sadaka (zekât) al…” (Tevbe 9/103) ayeti, hayvanları da içine alır.

Hz. Peygamber zekâta tabi olan malların nisap ve nispetlerini gösteren uzun bir vergi taifesi kaleme aldırmış, ancak gerekli yerlere gönderemeden vefat etmiştir. (Buhari, Zekât, 37) Halifeler döneminde bu tarife uygulamaya konulmuştur.

Zekât açısından hayvanlar üçe ayrılır:

  1.  Malufe: Yemle beslenen hayvan.
  2.  Âmile: Tarım ve nakliye işlerinde çalışan hayvan.
  3.  Sâime: Senenin çoğunu otlayarak geçiren hayvan.

Cumhura göre, sadece sâime hayvanlar zekâta tabidir. İmam Malik’e göre, bütün hayvanlar zekâta tabidir.

Zekât, hayvanın orta değerlisinden verilir.

1. DEVELER

Devenin nisabı, beştir (5). (Buhari, Zekât, 37)

5-9     devede, 1 koyun

10-14 devede, 2 koyun

15-19 devede, 3koyun

20-24 devede, 4 koyun

25-35 devede, iki yaşına girmiş bir dişi deve

36-45 devede, üç yaşına girmiş bir dişi deve

46-60 devede dört yaşına girmiş dişi deve

61-75 devede beş yaşına girmiş dişi deve

76-90 devede üç yaşına girmiş iki dişi deve

91-120 devede beş yaşına girmiş iki adet dişi deve

121’den sonra tekrar başa dönülür ve işlem tekrarlanır.

2. SIĞIRLAR

  • Sığırların nisabı ve verilecek miktar hususunda ihtilaf vardır.
  • Manda ve sığır zekât bakımından eşit sayılmışlardır.
  • Sığırlar üç kısma ayrılırlar;
  • Âmile hayvanın zekâta tabi olmadığında ittifak vardır.
  • Sâime sığırlar için nisap 30’dur.

30-39 sığırda 2 yaşına basmış buzağı

40-59 sığırda 3 yaşına girmiş bir dana

60 sığırda 1yaşını bitirmiş 2 buzağı verilir.

Bundan sonra her 30 sığıra bir buzağı ve 40 sığırda bir dana vermek suretiyle hesap edilir.

  • Cumhura göre, malufe sığırlarda zekât yoktur. Eskiden bu tür hayvanlar,  zaruri ihtiyaçlar için kullanılmaktaydı. Günümüz âlimleri ise, işin içine nema ve maddi kazanç girdiğinden; bu hayvanların da zekâta tabi olduklarını söylemişlerdir. Nisap miktarının altın nisabı (%2,5) veya 40 koyun/5 deve olduğuyla ilgili iki görüş vardır.

3. KOYUNLAR

Koyunun nisabı kırktır (40).

40-120 arası bir koyun

121-199 arası iki koyun

200-399 arası üç koyun

400’den sonra her 100 koyunda +1 koyun zekât verilir.

  • Keçiler de koyun hükmündedir. Nisapta ikisi toplanır.
  • Eğer sürü ortaksa, kişiler kendi hisseleri üzerinden zekâtı hesap ederler.
  • Hanefilerdeki hâkim görüşe göre, zekât hesaplanırken, koyunun 2 yaşında veya o değerde olması gerekir.
  • Zekâtta dişi erkek ayrımı yoktur.

4. ATLAR

“Sizi at ve kölenin zekâtından muaf tuttum.” ve “Müslüman’a kölesi ve atı için zekât yoktur.” (Buhari, Zekât, 45-46)  hadis-i şerifleri bu konuda belirleyicidir. Fakat Hz. Peygamber, üreme amacıyla kullanılan sâime hayvanlarının bunların dışında kaldığını belirtmiştir.

  • Satılmak amacıyla beslenen sâime atlar, değeri üzerinden 1/40 zekâta tabidir.

D. TOPRAK ÜRÜNLERİ

Topraktan çıkarılan ürünlerin zekâta tabi olduğu “Sizin için yerden çıkarttıklarımızdan infak edin.” (Bakara 2/267) ayetiyle sabittir. Ancak, hangi toprak ürünlerinden zekât (öşür) alınacağı ihtilaflıdır.

  • Ebu Hanife’ye göre bütün toprak ürünleri zekâta tabidir.
  • İmameyn’e göre, bir yıl çürümeden kalabilen tarım ürünleri zekâta tabidir.
  • İmam Malik ve İmam Şafii’ye göre ise, bir sene muhafaza edilebilen ve gıda maddesi özelliği taşıyan ürünler zekâta tabidir.
  • Ahmed b. Hanbel’e göre, ölçülebilen, kurutulabilen, dayanıklı bütün toprak ürünleri zekâta tabidir.
  • “Beş veskten (660 kg.) az üründe zekât yoktur. Ancak, Ebu Hanife’ye göre tarım ürünlerinde nisap aranmaz.
  • “Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde öşür (1/10), el emeği (kova) ile sulanan ürünlerde nisf öşür (1/20) vardır.” (Buhari, Zekât, 55)
  • Günümüzde ise; gübre, mazot, işçilik masrafları göz önüne alındığında;
  • Mahsulün nisabının 1/20 olması gerektiğini söyleyen âlimler vardır.
  • Sulama dışında kalan girdilerin, zekâtın matrahından düşülmesi, geri kalan üründen ise, sulama usulüne göre zekât verilmesi gerekliliğini savunan âlimler de bulunmaktadır.
  • Toprak ürünlerinin zekâtı hasatta verilir.
  • Mahsul sahibinin vefatıyla, zekât borcu düşmez.

BAL

Balın zekâtıyla ilgili herhangi bir nass yoktur. Çünkü asr-ı saadette bal, ticari bir meta değildi.

  • İmam-ı azam ve Ahmed b. Hanbel, balı toprak ürünü gibi kabul edip verimi esas aldıklarından, zekâta tabii olacağını;
  • İmam Malik ve İmam Şafi ise, hayvandan çıkan sıvı bir madde olduğu için; süte benzeterek, sütte zekât olmadığı için bunda da zekât olmadığını söylemişlerdir.

Ebu Yusuf’a göre bunun nisabı, zirai ürünlere kıyas edilerek değeri üzerinden hesap edilir.

E. MADENLER VE SU ÜRÜNLERİ

“Sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak ediniz…” (Bakara 2/267) ayeti bu konudaki delildir.

Maden konusu Rikaz, Madenler ve Su ürünleri olarak üç bölümde incelenir:

1. Rikaz: Maden define ve hazine gibi kendiliğinden yer altında bulunan veya insan tarafından yer atına gömülmüş, gizlenen her türlü kıymetli eşyayı ifade eder.

Hz. Peygamber’in “Rikazda humus (1/5) vergi vardır.” (Buhari, Zekât, 66; Diyât, 28-29; Müslim, Hudûd, 45-46) hadisi ve halifelerin bu yöndeki uygulamaları da rivayet edilmiştir.

  • Hanefiler, madenleri ve eski zamanlarda gömülen değerli eşyaları rikaz kabul etmişlerdir. 
  • Şafii, Hanbeli ve Maliki mezheplerine göre, eski devirde yer altına gizlenen ve İslam devrinde bulunan kıymetli eşya olup, madenler bu kısma girmez.
  • Cumhura göre, denizden çıkarılan ürünler farklı oranlarda zekâta tabidir.
  • Müslümanlar tarafından gömülmüş mal, lukata hükmündedir.

2. Madenler: Yer altında bulunan ve topraktan ayrı olarak ekonomik değer taşıyan maddeleri veya böyle maddeleri içeren mekânı ifade eder. Fakihler, “Allah’ın arzı yaratırken onda halk ettiği mal” şeklinde bir tanım yapmışlardır.

Kur’an’da bu konu hakkında mali bir mükellefiyetten söz edilmemiş; ancak Allah, insanların yerden çıkardığı şeylerin helal olduğunu bildirmiş ve onların en iyisinden Allah yolunda harcanmasını emretmiştir. (Bakara 2/267)

Hanefiler, madeni rikaz sınıfında değerlendirmiş; ancak, mükellefin Müslüman veya çocuk olup olmamasına bakmamışlardır.

Üç mezhebe göre madenler 1/40 oranında zekâta tabidir.

3. Su ürünleri: Hz. Peygamber döneminde bu konu gündeme gelmediği için, açık bir sünnet rivayet edilmemiş, bu sebeple âlimler bu konu hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Tarafeyn’e göre karadaki av hayvanlarına zekât gerektirmediği gibi, su ürünlerinden olan balıkta da zekât gerekmez.

Ebu Yusuf’a göre, denizden çıkan inci, amber, yakut vb. ürünlerin beşte bir oranda zekâta tabi olacağını söylemiştir.

Günümüzde su ürünlerinden humus alınması gerektiğini söyleyen ilahiyatçılar vardır.

BİNA VE NAKİL VASITALARI GİBİ GELİR GETİREN MALLAR

Klasik fıkıh kaynaklarında oturulan ev ve binek hayvanları temel ihtiyaç sayıldığından; zekâttan muaf tutulmuştur. Ancak günümüzde kiraya verilen daire, dükkân, depo, bina veya nakil araçlarında zekâtın vücup sebebi olan artıcılık (nema) bulunduğundan; bunlardan da zekât verilmesi gerekir.

Zekâtın oranı konusunda iki görüş vardır:

1. Akar ve gayrimenkullerin kendileri değil, gelirleri zekâta tabidir ve oranı da 1/40’tır.

2. Gelir getiren bina, vasıta vb. tarım arazisi gibi kabul edilir. Bunların safi gelirlerinden %10 veya gayri safi gelirlerinden %5 oranında zekât verilir.

MAAŞ, ÜCRET VE SERBEST MESLEK KAZANÇLARI

Bu konuda iki görüş vardır:

1. Ücretlilerin ve serbest meslek sahiplerinin gelirlerinin toplamı nisaba ulaşır ve diğer şartlar gerçekleşirse; %2,5 oranında zekât verilir. Halifeler, şartlar gerçekleştiğinde, maaşlardan zekât almıştır.

 2. Bu tür gelirlerin zekâta tabi olması için bir senenin geçmesine gerek yoktur.

HİSSE SENETLERİ

Hisse Senedi: Bir anonim şirketin sermayesinin birbirine eşit paylarından bir parçasını temsil eden, kanuni şekil şartlarına uygun, kıymetli evrak hükmündeki belgedir.

Ortaklık ve mülkiyet senedidir. Şirket kâr ettiği müddetçe sahibine gelir getirir, buna kâr payı denir.

Bunlar ticaret malları gibi işlem görür ve bunlardan %2,5 oranında zekât verilir.

SINÂÎ SERVET, YATIRIM VE ÜRETİM ARAÇLARI

Fakihlere göre, zekâtın illeti olan nema bu tür mallarda da (fabrika, makine ve tezgâhlar) geçerli olduğundan, bunlar da zekâta tabidir.

Bu tür mallarda hangi oranda zekât verileceği ihtilaflıdır.

1. Bu tür mallar, tarım arazisi gibi kabul edilir. Bunların gayri safi gelirlerinden %10 veya safi gelirlerinden %5 oranında zekât verilir.

 2. Bunlar ticaret malları gibi işlem görür ve üzerlerinden %2,5 oranında zekâta tabi olurlar.

  • Bu tür malları, ticaret mallarına kıyas edip; %2,5 oranında zekâta tabi oldukları görüşü daha doğrudur. İslam Fıkıh Akademisi’nin kararı da bu yöndedir.

ZEKÂTIN ÖDENME ZAMANI

İslam’da ibadetlerin hemen yerine getirilmesi esastır. Çünkü Allah, ‘’Hayırda yarışınız’’ (Al-i İmran 3/133) buyurmuştur. Zekât borcu kul hakkı olduğundan; hemen (fevri) ödenmesi gerekir.

  • İmam Mâlik hariç, Üç İmam’a göre nisap gerçekleştiğinde; vaktinden önce de zekât verilebilir.
  • Zekâtın ibadet yönü kadar, kul hakkı yönü de olduğunu belirten âlimler, kişinin ölümüyle zekât borcunun düşmeyeceğini söylemişlerdir. Hanefilere göre, mükellefin herhangi bir kusuru olmaksızın zekât malının telef olması durumunda, zekât borcu düşer, diğer mezheplere göre düşmez.
  • Ödemede vekâlet caiz ve geçerlidir.
  • Ölen kişi vasiyet etmese bile, zekât terekesinden ödenebilir ve ölümle zekât borcu düşmez (Hanefiler hariç).

ZEKÂTIN ÖDENME ŞEKLİ

  • Zekât bir ibadet olduğundan, doğrudan mükellef tarafından ifa edilir. Ancak zamanla onun devlet tarafından toplanıp dağıtılması ve denetlenmesi zarureti ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, zekâtın toplanıp dağıtılması devlet tarafından üstlenilmiş ve kamu hukukunun bir parçası haline gelmiştir.
  • Bu uygulamanın örneklerini Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin dönemlerinde görmekteyiz.
  • Zekâta tabi olan mallar el-emvâlü’l-bâtıne (gizli mallar: para, altın, gümüş vs.) ve el emvâlü’z-zâhire  (açık mallar: hayvanlar, toprak ürünleri) ayrımına gidilmiş ve tahsilinde farklı yollar izlenmiştir.
  • Hanefiler, Hz. Osman dönemindeki uygulamayı esas alıp, açık malların devlet tarafından toplanıp dağıtılmasına; gizli malların ise mükellef tarafından ödenmesine ve devlet tarafından istenmemesi gerektiğini söylemişlerdir. Cumhura göre ise devlet, zekâta tabi olan bütün malların zekâtlarını doğrudan kendisine verilmesini isteyebilir, ödemekten kaçanlardan ise zorla tahsil edebilir.
  • Zekât alınırken malın en iyisi alınmaz.
  • Hanefilere göre zekât, malın kendisinden verilebileceği gibi;  kıymeti de verilebilir. Nitekim keffaret, adak ve fitrelerde hüküm böyledir. İslam’da mal sahiplerine kolaylık gösterilmesi nazarı itibara alınmıştır. Bunların vacip olmasındaki hikmet, fakirlerin ihtiyacını gidermektir. Bu ise, bu malların kıymetlerini vermekle de gerçekleşir. Şafiilerde ise, sadece ticaret mallarının zekâtı kıymet olarak verilir.
  • Bir kimse, fakirdeki alacağını kendi elindeki bir malın zekâtı için o fakire bağışlasa, o malın zekâtını vermiş olmaz. Fakir olan borçlusunu borcundan kurtarmak, kendisi de zekâtını ödemek isterse, borçlusuna borcu miktarı parayı zekât olarak verir. Borçlusu da bununla o borcunu bu kimseye öder.
  • Nisap miktarındaki bir malın birkaç senelik zekâtı birden verilebilir.

DR. AHMET BAŞARAN MANAV

Share This:

Leave Your Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright 2023, İSAD - Tasarım MORE IT Tüm Hakları Saklıdır.